BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Fen Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

 

Halk Edebiyatı

1. Duvarcı, Ayşe (2019). Atasözü ve Deyimlerde Delilik Algısı. Umay Ana’dan Umay Hoca’ya Armağan Kitabı. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, s. 99-104, Ankara.

Türkçede bilimsel bir kavram olmayıp kültürel bir gösterge olarak kabul edilmesi gereken deli ve delilik kavramları sadece zihinsel bir engeli olan birey veya yapılmaması gereken bir davranışı yapma durumu şeklindeki tanımların dışında pek çok anlama gelecek şekilde kullanılmaktadır. Bazen insanları karalamak, bazen yüceltmek, takdir etmek bazen onay vermek, bazen tepki göstermek bazen sempati belirtmek için kullandığımız bu ifade etimolojik olarak tarihi Kıpçak Türkçesi metinlerinde ‘teli, delü, telü, tilü’ (Toparlı ve diğer 2003: 269) Kutadgu Bilig’de ‘tilve’ (Arat 1979: 450) Divanü Lügâti’t Türk’te ‘telve’ ve ‘telü’(Atalay, 1999:597) Dede Korkut Kitabı’nda ise ‘deli/delü, delülik’ biçimlerinde var olagelmiştir (Aça 2013:92). 

Anlam olarak baktığımızda ise Türkçe sözlüklerde ‘aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun, coşkun, azgın, davranışları aşırı ve taşkın olan’ (Türkçe Sözlük 2005:489) veya delilik için “kişinin akli dengesinin sürekli bakım altında tutulmayı gerektirecek kadar bozulması durumu” (Hançerlioğlu 1997) anlamlarının kullanıldığını görmekteyiz. En kabul gören tanımlardan birisi ise “Belirli bir zamanda, belirli bir yerdeki sosyal grubun anormal ya da hayli olağan dışı gördüğü ısrarcı davranış türüdür.” (Dols 2013: 21) veya Marshall’ın dediği gibi “bireyin kendisi, sosyal çevresi, içinde yaşadığı toplum ve kültür ile bağlarının zayıflaması ve giderek kopması anlamına gelen yabancılaşma sürecidir” (Marshall 1999: 10). Ayrıca yan anlam olarak delilik; davranışlarda aşırılık ve taşkınlık hali, bir şeye bir kimseye aşırı düşkünlük durumu olarak ifade edilmektedir. Sosyoloji, felsefe, ilahiyat ve edebiyat gibi sosyal alan bilimleri konuya yukarıdaki kuram ve tanımların dışında yaklaşırlar. Toplumdan topluma, kültürden kültüre, mekândan mekâna, insandan insana çok farklı bir panorama çizen deli ve delilik kavramları doğu ve batıda farklı kimlikleri çağrıştırır.

Deliliğe olumlu anlamda farklılık, ayrıcalık yüklenmesi sonucunda batıda dâhilik, doğuda ise velilik kavramları oluşturulmuştur. Delilik kavramının böyle şekillendirilmesinde şüphesiz bu toplumlarda yaşanan değişiklikler ve hayat tarzlarının oluşturduğu zihinsel farklılaşmalar önemli bir rol oynamıştır. Bu farklılaşmalar sonucu oluşan kurgu, farklı kültürlerdeki normal yani kabul edilebilir zihinsel işleyişin sınırlarını tespit eder. Bizim kültürümüzde meczup, mecnun, divane isimleriyle de anılan deli kimliği; söylenmemesi gereken sözleri veya yapılmaması gereken hareketleri söylenmemesi gereken yerlerde söyleyen, yapılmaması gereken yerde yapan, toplumsal yapı içinde küstahlara, gururlulara haddini bildiren, halk kahramanı gibi tanımlanan, özgür ruhlu, pervasız insanlar olarak kabul görürler. Çünkü bunlar toplumların tarafsız elemanlarıdır ve bünye içinde çok doğal bir şekilde barınırlar. Bu tarz delilerin her türlü hareketleri affedilebilir ve hoş görüyle karşılanabilir. Bu özelliklerinden dolayı edebi eser kahramanı veya sinema, tiyatro eseri kahramanı olarak seçilirler. Bütün bu deli adlandırmalarının arkasında yiğitlik, üstün gelme duygularının yanında hesapsız kitapsız bir coşkunluk durumu da söz konusudur. Aynur Koçak bahsettiğimiz bu özellikleri taşıyanları alp-yiğit/deli tipi olarak adlandırır. Ona göre diğer tipler ise veli/deli ve akıl hastası deli tipidir. (Koçak 2004: 283-284) İslami toplum anlayışında ise veli/ deli tipinin kabul görerek sözlü ve yazılı kaynaklara mecnun, meczup, âşık, divane gibi adlandırmaların girdiğini görmekteyiz

Deliliğin toplumsal algıda nasıl yer aldığı sorusunun cevabı için Türkçedeki konuyla ilgili atasözü ve deyimlerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Deli kelimesi atasözü ve deyimlerin içine yerleştiği zaman ise son derece dinamik bir kimlik kazanarak akıl yoksunluğu, toplum dışı olma, uygunsuzluk, cesaret, farklılık, zavallılık, aykırılık, fedakârlık, aşırılık, anormallik, isyan, itiraz gibi farklı anlamlar yüklenir. Bunları şöyle sistemleyebiliriz.

1) Her konuda aşırılık, ölçüsüzlük, uygunsuzluk bildiren durumlar için kullanılan atasözleri ve deyimler:

Deli deli akanı bura bura tıkarlar, deliye bal tattırmışlar çarşıda katran bırakmamış.

2) Her durumu olduğu gibi kabul etme, uyum sağlama için kullanılan atasözü ve deyimler:

Deli ile devletli bildiğini yapar, deliye yasak olmaz,

3) Bakım ve sorumlulukla ilgili atasözü ve deyimler:

Deli arlanmaz, sahibi arlanır, ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlar.

4Kişilik özelliklerini belirten deyimler:

Deli dolu, deli fişek, deli bozuk.

Sonuç olarak; Türk kültür kodları içinde delilik anlayışının çözümlenmesi; insan ve hayat kavramını şekillendiren dini anlayış, semavi varlıklar, tasavvuf kavramı, toplumca önem taşıyan değerli-değersiz davranışlar gibi karakter özelliklerinin bilinmesiyle mümkündür. Bunları bize sunan ise Türkçenin söz varlığı içindeki atasözleri ve deyimlerdir. Bir kültürün temelinde yatan zihniyeti kavramak ancak değerlerin kotlandığı dille mümkündür. Bu kodlama da en belirgin biçimde atasözü ve deyimlerle yapılmaktadır.

2. Yılmaz, Aysun Ezgi (2021). İftarlık Gazoz Filmi Örneğinde Sinemada Kültür Koruma Yaklaşımları. Folklor/Edebiyat, 2021; (107):799-812.

19. yüzyılda yükselen sanayileşme dalgası, hızla gelişen teknoloji ve 20.yüzyılda toplumları hızla etkisi altına alan küreselleşme, toplumlar arasındaki mesafeleri kapatmış dünyayı küresel bir köy haline getirmiştir. Bilim, sanat, teknoloji vb. unsurlar bu süre zarfında hızla gelişirken toplumları meydana getiren ve devamlılığını sağlayan ulusal ve yerel kültürlerde de küreselleşmenin bir getirisi olarak “tek tipleşme”  tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. İftarlık Gazoz filmi konusu ve oyuncu kadrosu! İftarlık Gazoz filmi nerede  çekildi? - Magazin Haberleri - Milliyet

Bu noktada Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) kültür koruma yaklaşımını genişleterek kültürü bir bütün olarak ele almış maddi kültür unsurlarıyla birlikte toplumların somut olmayan kültürel miras unsurlarının korunması ve sürdürülmesi için çeşitli adımlar atmıştır. UNESCO çatısı altında 2003 yılında imzalanan Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi (SOKÜM) ve 2006 yılında imzalanan Kültürel İfadelerin Çeşitliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi (KİFAÇ) kültürel miras unsurlarının korunması noktasında iki önemli sözleşmedir. Söz konusu ilk sözleşme toplulukların sözlü gelenek ve anlatımlarını, gösteri sanatlarını, toplumsal uygulamalar, ritüel ve şölenleri, doğa ve evrenle ilgili uygulamaları, el sanatları geleneğini; ikinci sözleşme ise toplumların kültürel ifade çeşitliliğini koruyup sürdürerek kültürel tek tipleşmeyi önlemeyi hedeflemektedir. Sözleşmelerle teorisi belirlenen kültürel korumanın uygulama kısmı ise kritik bir konudur. Okul içi eğitimle müfredata eklenen ilgili dersler, okul dışında çeşitli kurslar gibi kanallarla oluşturulabilecek kültür bilinci sinema, müzik vb. kültürel endüstriler aracılığıyla da desteklenebilmektedir. Özellikle günümüzde modern bireylerin boş zaman aktiviteleri arasında ilk sıralarda yer alan sinema,  kültürel miras ve belleğin korunması ve sürdürülmesinde önemli bir platformdur. Çalışma kapsamında bir sinema filmi olan İftarlık Gazoz içerdiği kültürel miras unsurları bakımından ele alınmış, sinema kanalıyla kültürel korumanın ne şekilde uygulama alanı bulduğu tartışılmıştır.

Türkiye’de sinema sektöründe geçmişten günümüze uzanan süreç izlendiğinde kültürel unsurlardan her dönemde yararlanıldığı görülmektedir. 1920li yılların başında Yeşilçam sinemasında görülen unsurlar (töre, gelenek, inanç, müzik, giyim vb.); sonrasında masal, halk hikâyeleri ve geleneksel anlatı kahramanlarının yer aldığı sözlü kültürden beslenen filmler (Keloğlan, Karacaoğlan, Köroğlu, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı vb.) sinemada kültürel unsurların kullanımını örneklemektedir.  Sonraki süreçte kentleşme ile birlikte köyden kente doğru hızla artan göçü merkeze alan kültürel değişim ve ikilemi gösteren yapıtlar (Gurbet Kuşları, Bitmeyen Yol, Gelin, Düğün, Diyet vb.) Türk sinemasında kültürel unsurların bu dönemde de kullanıldığını doğrulamaktadır. Yakın dönemde geleneksel tiyatronun önemli unsurlarından Karagöz de “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü”(2006) isimli sinema filmiyle seyirciyle buluşmuş ve kültürel bellek tazelenmiştir. Son dönem Türk sinemada özellikle kültürel içerikli belgesel filmlerin sayısı da hızla artmaktadır.

 1977 yılında Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak kurulan Sinema Dairesi Başkanlığı Türkiye’de sinema ile ilgili ilk resmi kurumdur. 02.11.2011 tarihinden bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olarak varlığını sürdüren Sinema Genel Müdürlüğü; toplumda sanat bilinci oluşturmak, kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak, uluslararası boyutta Türk sinemasının yerini güçlendirmek gibi misyonlar taşımaktadır. Kurumun misyonları arasında yer alan  “kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılması”; sinemanın kültürel mirasın aktarılmasında kaynak olarak görülüp uygulama sahası olarak değerlendirildiğini açıkça ortaya koymaktadır. SOKÜM ve KİFAÇ Sözleşmeleri de bir kültür endüstrisi alanı olarak sinemada geleneksel kültürün kullanımını onaylamakta ulusal kültürel endüstrileri kapsamında bu sektörün korunması ve geliştirilmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedir. Sinema Genel Müdürlüğünün yerel ve ulusal kültürü koruma, geliştirme ve yaygınlaştırmaya yönelik hedefleri olduğu ve söz konusu hedefler doğrultusunda her sene birçok filme maddi destek verdiği görülmektedir. Çalışma kapsamında ele alınan İftarlık Gazoz da Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Sinema Genel Müdürlüğünden maddi yapım desteği alan sinema filmleri arasında yer almaktadır.

Sözleşmelerle teorisi belirlenen kültürel korumanın uygulama aşamasında modern dünyanın popüler boş zaman aktiviteleri arasında yer alan ve yediden yetmişe toplumu oluşturan tüm bireylere hitap etme gücüne sahip olan “sinema”dan yararlanılması makul bir yaklaşımdır. Görsel ve işitsel unsurları aynı anda seyirciye sunan sinemada, toplumun kültürel mirası ve ifade çeşitliliğini yansıtan unsurlardan yararlanılması kültürün korunması ve sürdürülmesi noktasında önemli bir hamle olarak değerlendirilebilir. İftarlık Gazoz özelinde değerlendirildiğinde; iki saate yakın süren filmde türküler, maniler, usta-çırak ilişkisi, geleneksel uygulamalar gibi birçok kültürel miras unsuruna yer verildiği ve seyircinin kültürel belleğinin tazelenerek kültürel mirasın korunması ve sürdürülmesine katkı sağlandığı tespit edilmiştir. Tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşmenin, sinema sektöründeki yansıması olan Hollywood sineması karşısında durabilmek için ulusal sinemada ulusal ve yerel kültür unsurlarından yararlanmanın ve bu gibi yapımlara sağlanan devlet desteğinin ne derece önemli olduğu açıktır. Her ne kadar sinema tek başına kültürel tek tipleşmeyi engelleyemese de toplumda yaygın bir etki alanı olan bu platformda, yerel ve ulusal kültür unsurlarını içeren yapıtların desteklenmesi, üretilmesi ve toplumla buluşturulması kültürel tek tipleşme tehdidi karşısında alınabilecek etkili bir tedbirdir.